Zilyetlik kavramı ve Zilyetliğin Korunması

Zilyetlik kavramı ve Zilyetliğin Korunması

İzmir, 15.04.2020          

Genel Olarak Zilyetlik Kavramı

Türk Medeni Kanunu’nun 973. Maddesinde zilyetlik; “bir şey üzerinde fiili hakimiyet” olarak tanımlanmıştır. Ancak kanun hükmünde tanımlanan fiili hakimiyet, fiilen el altında bulundurma anlamına gelmemektedir. İşbu maddenin akabinde 974. Maddede “zilyet, bir sınırlı ayni hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur.” Hükmünden de anlaşılacağı üzere zilyetlik kavramı için şeyi fiilen el altında bulundurmanın zorunlu bir unsur olmadığı görülmektedir.

Zilyetlikte bir diğer önemli husus da iradedir. Kişi, eline geçirdiği malda zilyet olma iradesine sahip olduğu takdirde fiili hakimiyeti ele geçirmiş ve böylelikle zilyet olmuş olur. Burada mirasçılar açısından ayrıksı bir durum vardır. Kanun gereği, mirasçılar mirasın açıldığını bilmeseler dahi ölen kişinin mallarının zilyetliğini kazanırlar.

Zilyetliğin kazanımı hukuki bir ilişkiye dayanabileceği gibi hırsızlık gibi olaylar neticesinde de elde edilebilir. Kişi bir kere zilyet olduktan sonra başka bir kimse bu malı zilyetlik iradesi ile ele geçirmedikçe iradeye ve fiili hakimiyete bakılmaksızın zilyet olarak kabul edilir. Bir malın zilyedi, fiili hakimiyetinden vazgeçmeksizin bu malı bir hak kurmak için veya sadece kendi lehine bu hakimiyeti kullanabilmesi için başkasının iktidarına bırakmışsa; fiilen malı ele geçiren kişi bu malı kendisinin iktidarına bırakan kişinin hakimiyetini kabullendikçe, bunu inkar etmedikçe malı elinden çıkaranın zilyetliği sona ermez. Fakat bu kişiler malı kendisine bırakanın hakimiyetini tanımaz ve reddederlerse, bu andan itibaren malı kendilerine veren kişilerin zilyetliğini ortadan kaldırmış olurlar. Bunun için mülkiyetin mutlaka haklı olması gerekmez. Kısacası mülkiyet sahibi olmak ve zilyetlik kavramları birbirinden ayrılmaktadır.

Zilyetlik iradesinin, eşya ile temas anında olması şart değildir. Bu irade; eşya ile temas anından önce olabileceği gibi temas anından sonra da olabilir. Özetle zilyetlik; buna konu teşkil edecek eşya üzerinde iradi şekilde hakimiyetin ele geçirilmesi ile doğan ve bu hakimiyetin iradi olarak terkine veya başkası tarafından gaspına veya başka sebeplerle sona ermesine kadar devam eden hukuki bir durumdur. Geçici sebeplerle fiili hakimiyetin kullanılamaması zilyetliği sona ermesi için bir sebep değildir.

Zilyetliğin Korunması

Yukarıda ifade ettiğimiz üzere zilyetlik ile mülkiyet kavramı birbirinden farklıdır. Zilyet, eşya üzerinde mülkiyet hakkı sahibi olabilir ancak zilyetlik sıfatını haiz olmak için bu, zorunlu değildir. Bu sebeple zilyetliği korunması da zilyetliğin bir hakka dayanıp dayanmadığı ile ilgilenilmeksizin sadece zilyetlik olarak vasıflandırılan bu hukuki durumun korunmasından ibarettir. Zilyet; aynı zamanda malik veya bir ayni hak sahibi ise zilyetliğini korurken bir yandan ayni hakkını da koruyacak ve aynı zamanda bu ayni hakkının korunması açısından başvurabileceği diğer hukuki yollardan da faydalanabilecektir.

Zilyetliğin korunmasında zilyetliği ihlal eden kişinin kusur durumuna, ayırt etme gücüne veya hataya düşüp düşmediğine bakılmaz. Ancak önemli olan husus zilyetliği ihlal eden faktörün bir insan etkisi ile ortaya çıkmış olmasıdır. Bir doğal afet veya hayvan saldırısı gibi insan etkisi sonucu meydan gelmeyen vakalar karşısında zilyetliğin korunması yollarına başvurulamaz.  Yazımızın devamında zilyetliğin korunması için Türk Medeni Kanununda düzenlenen hukuki yollardan bahsedeceğiz.

1.      Zilyedin Kuvvet Kullanma İmkanı

Bu imkan Türk Medeni Kanunu’nun 981. Maddesinde “Savunma Hakkı” olarak tanımlanmıştır. Madde hükmünde düzenlenen kuvvet kullanmanın içeriği hem zilyetliği ihlal edene karşı kuvvet kullanmayı hem de gasp edilen malın geri alınmasını kapsamaktadır.

Zilyetliğe yapılan saldırı, zilyedin fiili hakimiyetinin icrasına engel olunmasını; gasp ise zilyedin rızası dışında zilyetliğin ele geçirilmesini ifade etmektedir. Burada önemli olan husus kanunun tanımış olduğu bu hakkın saldırı veya gasp anında kullanılması gerekliliğidir. Şöyle ki; gasp eylemi sona ermiş ve gasp eden kimse malı ele geçirmiş veya saldırı gerçekleşmiş ve son bulmuşsa bu durumda artık savunma hakkı kapsamında zor kullanmaya başvurulamayacaktır. Bu durumda malın gasp edenden geri alınması, saldırıda bulunandan tazminat talep edilmesi veya yeni saldırıların önlenmesi için başka hukuki yollara başvurulabilecektir.

Kanun maddesinin 2. Fıkrasında gasp durumu için ayrıksı bir hüküm getirilmiştir. Buna göre; gasp eyleminin sona ermesinden sonra aradan zaman geçmemiş ise zilyet derhal zor kullanma hakkını kullanarak malı geri alabilir.

Son olarak ifade etmek gerekir ki zilyede tanınmış bu hakkın kullanımında ölçülü olunması, halin gerektirdiğinden daha fazla kuvvet kullanılmaması gerekmektedir.

2.      Zilyetlik Davaları

Zilyet, zilyetliğin gaspı veya saldırıya uğraması karşısında zor kullanma hakkını kullanamamış veya kullanmak istememiş ise bu durumda zilyetlik davaları gündeme gelecektir. Zilyetlik davalarından kısaca bahsetmek gerekirse:

2.1    Zilyetliğin Gaspı Halinde Açılabilecek Davalar:

  • Zilyetliğin İadesi Davası       :          Zilyet, bu dava ile gasp edilen malın kendisine iadesini talep edebilir. Bu davada; davacının haksız zilyet olması veya davalının gasp eyleminde haklı olmasının bir önemi ve etkisi yoktur. Çünkü; bu davada amaç hak sahipliğinin korunması değil, zilyetliğin korunmasıdır. Bu sebeple malı gasp eden kişinin, bu malı davacıya iade etmesi gerekmektedir.

Ancak; açılan bu davada davalı sıfatında olan malı gasp eden kişi, malı gasp etmesini gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhal ispat ederse bu takdirde malı geri vermekten kaçınabilecektir. Kanunda düzenlenen bu istisna ile davalının derhal ispat ettiği bu durum karşısında malı iade etmesi gerekmeyecektir. Bu istisna; usul ekonomisi açısından da isabetli bir düzenlemedir. Nitekim Zilyetliğin iadesi davasında hak sahibi olma durumu irdelenmediği için iş bu davayı kaybedip malı iade etmek durumunda kalan davalı, bir başka dava ile üstün hakkını ispatlayabilecektir.

Zilyetliğin iadesi davasında davalının kusuru aranmaz. Bu dava gasp edene karşı açılabileceği gibi gasp edenin mirasçılarına karşı da açılabilecektir.

  • Tazminat Davası         :          Zilyetliği gasp edilen kişi, zilyetliğin iadesi davasında tazminat talep edebileceği gibi ayrı bir dava ikame ederek de bu talepte bulunabilir. Burada Zilyetliğin iadesi davasından ayrılan tek nokta; tazminat hukuku ve haksız fiil kavramının şartları gereği gasp eden kişinin kusurlu olması gerekmektedir. Kısacası, kusurlu olmayan gasp eden kişi aleyhine tazminata hükmedilemeyecektir.

2.2    Zilyetliğe Saldırı Halinde Açılabilecek Davalar:

  • Saldırıya Son Verilmesi Davası     : Zilyetliği saldırıya uğrayan kimsenin saldırının sona erdirilmesi için ikame ettiği iş bu dava neticesinde; zilyetliğin iadesi davasında olduğu gibi, saldırıda bulunan kişinin üstün bir hakkı olduğuna bakılmaksızın saldırıya son verilmesine hükmedilir. Bu davada saldırıda bulunanın kusuru aranmamaktadır.

Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları gereği davacının sadece gerçek zilyet olduğu tespiti davanın kabulü için yeterlidir. Ancak bu karar; zilyetlik hususunda kesin hüküm oluşturmamaktadır. Zilyetlik mülkiyet hakkı vermediği için diğer tarafın mülkiyet veya diğer ayni haklar açısından dava açma hakkının saklı olduğu da kabul edilmektedir.

Zilyetliğin iadesi davasında derhal ispatlanan üstün hak neticesinde davanın reddine karar verildiğini ifade etmiştik. Zilyetliğin iadesi için öngörülen bu istisna saldırıya son verilmesi davası açısından öngörülmemiştir. Yani, saldırıya son verilmesi davasında saldırıda bulunan tarafın üstün hak iddiası dinlenmeyecektir.

  • Saldırı Sebebinin Önlenmesi Davası:       Zilyetliğe yapılan saldırı sona ermiş veya sona erdirilmiş olmasına rağmen yenilenecek nitelikte ise davacı saldırı sebebinin önlenmesini de talep edebilecektir. Bu talebin sadece sona ermiş saldırılar için değil; yakın bir saldırı olacağına ilişkin bir emarenin varlığı halinde de yapılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Bu davada da saldırıda bulunanın kusuru aranmamaktadır.
  • Saldırıdan Doğan Zararın Tazmini Davası:    Zilyetliği saldırıya uğrayan kişi, bu saldırı nedeni ile meydana gelen zararlarının tazminini talep edebilir. Burada zilyetliğin gaspından dolayı talep edilen tazminat ile aynı şekilde; tazminat hukuku ve haksız fiil kavramının şartları gereği saldırıda bulunan kişinin kusurlu olması gerekmektedir. Kısacası, kusurlu olmayan saldırıda bulunan kişi aleyhine tazminata hükmedilemeyecektir.

Tüm bu davalar açısından kanunda hak düşürücü süre olarak fiili ve faili öğrenme anından itibaren iki ay ve her halde bir yıl öngörülmüştür. Yani, zilyetliği saldırıya uğrayan veya gasp edilen kişi fiili veya faili daha geç öğrenmişse bir yıl geçtikten sonra bu davaları ikame edemeyecektir.

Görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleridir. Yargılamada basit yargılama usulü uygulanır. Bu davalarda sadece zilyetlik durumu tespit edilir. Bu davalar sonucunda zilyetliği tespit edilen kişilere karşı hak iddiası ile dava açılması mümkündür.

3.      Zilyetliğin İdari Yoldan Korunması

3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun ile; tecavüz veya müdahalelerin idari makamlar tarafından önlenmesi suretiyle tasarrufa ilişkin güvenliği ve kamu düzenini sağlamak amaçlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin de 21.02.1963 yılında vermiş olduğu bir kararda kanunun amacı üzerinde durulmuş; ülkemizde taşınmaz malların ve özellikle arazilerin sınırlarının uyuşmazlıkları önleyecek surette belli edilmemiş olması sebebi ile geçmişten beri süregelen tecavüz ve müdahaleleri önlemek, asayiş ve emniyeti tesis etmek ve hatta can kayıplarının önüne geçmek amacı ile bu kanunun hazırlanmış olduğu değerlendirilmiştir.

3091 Sayılı Kanun’a göre, zilyetliğin idari yoldan korunmasında; taşınmaz mal merkez ilçe sınırları içinde ise il valisi veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde ise kaymakamlar tarafından saldırı veya müdahalenin önlenmesine karar verilerek taşınmaz mal yerinde teslim edilir.

Başvuruyu malın zilyedi veya birden fazla zilyet olması durumunda içlerinden biri yapabilir. Tüzel kişiler veya kamu kurum ve kuruluşları açısından yetkili kişiler başvuru yapabilir. Köye ait bir taşınmaz ise köy haklından herhangi biri başvuru yapabilir.

Vali veya kaymakamlar görev alanlarına giren kamu hukukuna tabi taşınmaz mallara veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahipsiz yerlere saldırı veya müdahalede bulunulduğunu öğrendiğinde soruşturmayı re’sen yaptırıp karara bağlarlar.

Zilyet, saldırı veya müdahaleyi öğrendiğinden itibaren altmış gün içinde başvuruyu yapmalıdır. Ancak her halde saldırı veya müdahalenin vuku bulduğu tarihten itibaren bir yıl içinde başvuru yapılmamışsa, başvuruda bulunulamaz. Ancak idari makamların re’sen soruşturma başlatabildiği kamu hukukuna tabi taşınmaz mallar ve devletin hüküm ve tasarrufuna tabi yerlere yapılan saldırı veya müdahaleler için bu süreler söz konusu değildir.

Başvurunun yapılmasının ardından vali veya kaymakam ya da bunların görevlendireceği memurlar tarafından yerinde inceleme yapılır. Tarafların tanıkları ve gerekli görüldüğü takdirde inceleme yapanlarca belirlenen tarafsız kişilerin ifadeleri dinlenir. Bu ifadeler Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki hükümler dairesinde yeminli olarak alınır. Soruşturma en geç 15 gün içerisinde tamamlanarak karara bağlanır.

Verilen kararlar, idari yargı yolu açık olmak üzere kesindir. Verilen karara karşı idari yargı yoluna başvurulduğunda yürütmenin durdurulması talep edilebilecektir. Bununla birlikte karardaki basit hesap hataları kararı veren makam tarafından düzeltilir.

Taşınmaz mal üzerinde hak iddiası bulunanlar açısından adli yargı yolu açıktır ve bu husus idarece verilen kararda da geçmelidir.

Saldırı veya tecavüzün önlenmesi için yapılan başvuru sırasında anlaşmazlıkla ilgili olarak mahkeme tarafından verilmiş bir ihtiyati tedbir kararı varsa veya anlaşmazlık hususunda dava açılmışsa bu koşullarda 3091 Sayılı Kanun hükümleri uygulanmayacak ve zilyetliğin idari yoldan korunması mümkün olmayacaktır.

İdari makamlarca verilen bir önleme kararının varlığı neticesinde anlaşmazlığa ilişkin dava açılmadan ihtiyati tedbir kararı verilemeyecektir.

Verilen idari karar, görevlendirilecek infaz memuru tarafından taşınmazın bulunduğu yerde ve karar neticesinde zilyet olduğu tespit edilen kişiye teslim edilerek yerine getirilir. Karar, infaz memurunun önüne geldiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde yerine getirilmelidir.

Gerek soruşturma aşamasında gerekse kararın infazı aşamasında gerekli görüldüğü takdirde mahallin en büyük mülki idari amirinin yazılı emri ile güvenlik önlemleri alınabilir.

Karar verildikten sonra aynı saldırı veya müdahalenin aynı kişi veya kişilerce ya da bu kişi veya kişiler yararına tekrarlaması sonucunda yeniden aynı soruşturma yapılarak hüküm tesis edilir. Taşınmaza tekrar veya yeni saldırılarda bulunulması ise suç teşkil eder ve 3091 Sayılı Kanun’a göre bu kişilere ceza verilir.

                                                                                                                                            

Saygılarımızla

Av. Ezgi Çağla Güngör