Sığınmacıların Taraf Olduğu Hukuki İhtilaflar

Sığınmacıların Taraf Olduğu Hukuki İhtilaflar

Sığınmacıların Taraf Olduğu Hukuki İhtilaflar

Son yıllarda yaşanan uluslararası göç hareketlerinin etkileri ülkemiz genelinde sosyo ekonomik anlamda yoğun bir şekilde hissedilmekle birlikte konu ile ilgili birçok hukuki uyuşmazlığın da vuku bulduğu gözlenmektedir. Zira, sığınmacıların tarafı olduğu ihtilafların çözümünde gerek Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmeler gerekse iç hukukta yapılan düzenlemeler bazı hallerde birbirleriyle çelişmektedir. Anılan durum insan hakları ve evrensel değerler ışığında değerlendirildiğinde hak ihlallerine sebebiyet vermektedir.

Yazımızda sığınmacıların hukuki statüsü ve yargıya intikal eden vakıalar hakkında bazı bilgilere yer verilmiştir.

Hukuki Statü:

Öncelikle göçmen, mülteci, sığınmacı gibi kavramlar günlük hayatta eş anlamlı olarak kullanılmasına rağmen hukukumuzda farklı statüler belirlenmiştir. Buna göre Mülteci, Türkiye’nin de taraf olduğu 1951 Tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’nde  “Irkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri sebebiyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan veya söz konusu korkudan dolayı yararlanmak istemeyen veya tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönmeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen yabancıdır.” şeklinde tarif edilmiştir. Ancak Türkiye, 1967 Protokolü doğrultusunda kullandığı coğrafi kısıtlama yetkisi ile Mülteci kavramını yalnızca Avrupa’dan göç eden kişiler için kullanmaktadır. Avrupa dışından gelen göçmenler için ise “Geçici Korunanlar, Şartlı Mülteci ve İkincil Koruma” gibi statüler öngörmektedir. Yazımızda Suriye başta olmak üzere diğer Orta Doğu ülkelerinden göç eden kişilerle ilgili bilgiler verilecek olup Uluslararası Koruma talebinde bulunan ya da bulunma aşamasında olan kişilerden genel bir ifade olması sebebiyle “Sığınmacı” olarak bahsedilecektir.

Hukuki Uyuşmazlıklar:

Sığınmacılar, başta 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu çerçevesinde Uluslararası Koruma Başvuru Süreçleri, İdari Gözetim Kararları ve Sınır Dışı Kararlarına karşı Sulh Ceza Mahkemeleri ve İdare Mahkemelerindeki itiraz davaları, taraf oldukları ceza davaları ve tazminat davaları olmak üzere birçok davada hukuki desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Özellikle İdari Gözetim Sürecinde kişilerin özgürlüklerinin uzun sürelerle kısıtlanması, tabi oldukları hukuk kurallarının tam olarak özümsenememesi, dil sorunu, uluslararası sözleşmelerin iç hukukta eksik ve hatalı uygulanması gibi durumlarda mağduriyetler doğmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yukarıda anılan davalarla ilgili sığınmacılar lehine adil yargılanma, işkence yasağı, geri göndermeme ilkesi ışığında birçok kararı bulunmaktadır.

AİHM’ in Jabari ve Abdolkhani- Karimnia kararlarına göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13. maddesindeki “Etkili Başvuru Hakkı” hükmüne istinaden sığınma hakkı ülkede reddedilmiş başvuruculara sınır dışı işlemi yapılmasına engel teşkil ettiği görülmektedir. Zira, anılan kararlar incelendiğinde, başvuruyu değerlendiren mahkemelerin başvuru süresinin mevcut şartlara göre yeterli olmadığından hareketle etkili bir başvuru yolunun mevcut olmadığını  kanaat getirmiştir. AİHM kararları, iç hukukun uluslararası normlara uyum sağlaması bakımından önemli bir kontrol mekanizması haline gelmiştir.

Sığınmacıların, son yıllarda yaygın hale gelen İnsan Ticareti Suçu’nda mağdur sıfatı ile ihtilafların tarafı oldukları gözlenmektedir. Mağdurların rızaları dışında ya da cebir ve tehdit ile yasa dışı faaliyetlerde kullanılmalarının önüne geçilebilmesi için ciddi yaptırımlar öngörülmüştür. Ayrıca suçtan zarar görenlerin, maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahip olmaları en azından iç dünyalarında yaşadıkları yıkımı bir nebze olsun azaltmalarına imkan tanımaktadır.

Bir diğer konu ise kötü niyetli işverenlerin sigortasız, asgari ücretin altında, yeterli iş güvenliği tesis edilmeden sığınmacıları çalıştırmalarıdır. Son dönemlerde yaşanan iş kazalarındaki artış yargılamaların konusu olmaktadır. Bu konuda işverenlere idari para cezaları verilmekte olup, mahkemeler de işverenler aleyhine yüksek tutarda maddi-manevi tazminatları içeren kararlara hükmetmektedirler.

Hal böyleyken, hem sığınmacıların haklarının korunması hem de uluslararası normların ülkemizde sağlıklı bir şekilde tatbik edilebilmesi için sığınmacıların hukuki yardıma ihtiyaç duydukları aşikardır.

Türkiye’de yaşayan sığınmacıların karşılaştıkları sorunlara çözümler üretmek, temel ihtiyaçlarını karşılamada yardımcı olmak ve temel hak ve hizmet erişimlerinde destek sağlayan sivil toplum kuruluşlarının hukuksal faaliyetleri, mağduriyetlerin önüne geçilmesi açısından büyük önem arz etmektedir.

Saygılarımızla,

Av. Efe Bakı