Hizmet Tespiti Davası

Hizmet Tespiti Davası

İzmir, 06.10.2020

 

HİZMET TESPİTİ DAVASI  

Tanımı ve Konusu

İşveren tarafından, çalışanın hizmetleri SGK’ya eksik bildirilmiş veyahut hiç bildirilmemiş ya da çalışanın hizmet süresinin SGK tarafından tespit edilemediği hallerde açılabilecek dava hizmet tespiti davasıdır. Davanın konusu, söz konusu belirsiz çalışma süresinin saptanmasıdır. Davanın hukuki dayanağı 5510 sayılı Kanun m.86/9’da yer alan “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” düzenlemedir.

Davanın Şartları

  • Hizmet tespiti talebinde bulunan kişi, 5510 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılan kişilerden olmalı ve işverenle arasındaki ilişki hizmet akdine dayalı olmalıdır.
  • Hizmet tespitinin istendiği dönemde kişi sigortalı sayılıyor olmalı ve iddia edilen iş husumet yöneltilen işverene ait bir iş yerinde gerçekleştirilmiş olmalıdır.
  • Sigortalının dava açmakta hukuki yararı bulunmalıdır. Yani çalışmanın gerçekleşiği döneme yönelik işveren tarafından sigorta bildirimi yapılmamış veyahut hizmet süresinin Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilememiş olması gerekmektedir.
  • Tespiti istenen süre, başka iş yerlerinde geçen çalışmayla çakışmamalıdır.
  • Hizmet tespitine ilişkin davalar uzun vadeli sigorta kolları için açılabilirler. Kısa vadeli sigorta kolları söz konusu dava kapsamında değildir.[1]

Süre

5510 sayılı Kanun’a göre hizmet süresinin tespit edilmesini isteyen işçi, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan itibaren 5 yıl içerisinde bu davayı açmalıdır. Öğretide aksi görüşler olsa da söz konusu sürenin niteliği Yargıtay yerleşmiş içtihatlarına göre hak düşürücü süre olarak kabul edilmekle beraber mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.[2]

“Hizmetlerinin geçtiği yılın sonu” ifadesi ile kast edilen, işçinin işten ayrıldığı yılın sonudur.  Yani işten 06.10.2020 tarihinde ayrılmış bir işçinin hizmet davası açmak için hak düşürücü süresi 31.12.2020 tarihinde başlayacak, 31.12.2025 tarihine kadar da dava açabilecektir.

Yargıtay’a göre işçi işten ayrıldığı tarihten sonra, dava açma süresi içerisinde tekrar aynı yerde çalışmaya başlarsa hak düşürücü süre kesilmez, işlemeye devam eder. Ancak işçi durumundan memuriyete geçişte süre, memuriyete geçiş tarihinden itibaren tekrar başlar.[3]

İşçinin dava açmadan ölmesi durumunda hak sahipleri için dava açma süresi, murisin ölüm tarihinden itibaren başlar. Bunun için murisin hayattayken hizmet tespiti davası açma hakkı doğmalı ve 5 yıllık hak düşürücü süre geçmeden ölmüş olması gerekir. Eğer hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra ölüm gerçekleşmişse murisin hakkı hayattayken ortadan kalmış olduğundan, mirasçılarına dava açma hakkı intikal etmesi söz konusu olmaz.

Davanın Tarafları

Davacı taraf, hizmet tespiti talebinde bulunan sigortalı (çalışan) kişidir. Sigortalının hak düşürücü süre geçmeden ölmesi durumunda hak sahipleri bu davada davacı olabilir.

Sigortalı, 5510 sayılı Kanun m.3/6’da “Kısa ve/veya uzun vadeli sigorta kolları bakımından adına prim ödenmesi gereken veya kendi adına prim ödemesi gereken kişi” hak sahibi ise m.3/7’de “Sigortalının veya sürekli iş göremezlik geliri ile malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı almakta olanların ölümü halinde, gelir veya aylık bağlanmasına veya toptan ödeme yapılmasına hak kazanan eş, çocuk, ana ve babasını” olarak tanımlanmıştır.

Davalı taraf ise sigortalılığı bildirmeyen işverendir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m.7’ye eklenen değişiklikle Sosyal Güvenlik Kurumu, artık bu davada taraf olarak gösterilmeyecek fer’i müdahil olarak yer alacaktır. [4]

Açılacak davada ayrıca 5510 sayılı Kanun’a göre prim ödemekte işverenle birlikte müteselsilen sorumlu kabul edilen kişilere de husumet yöneltilmesi gerekmektedir. [5]

Görevli ve Yetkili Mahkeme

5510 sayılı Kanun m.86/9 “…içerisinde iş mahkemesine başvurarak...”  ifadesi uyarınca hizmet tespiti davalarında görevli mahkeme iş mahkemeleridir. İş mahkemelerinin olmadığı yerlerde bu davalara iş mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemeleri bakacaktır. Hizmet akdine ilişkin bu davalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.316/1.d uyarınca basit yargılama usulü uygulanır.

Yetkili mahkeme ise 5521 sayılı Kanun m.5 ve 6100 sayılı Kanun m.5 vd’na göre davalının Türk Medeni Kanunu uyarınca belirlenen ikametgah adresi yer mahkemesi olabileceği gibi işin gerçekleştirildiği iş yeri mahkemesi de olabilir.[6]

İspat ve Re’sen Araştırma İlkesi

Yargıtay kararları uyarınca, sadece işe giriş bildirgesi verilmiş olması, fiili olarak çalışıldığını kesin olarak ispatlamaz. Başka delillerle de bu olgu desteklenmelidir. Çalışma olgusu her türlü delille, tanık beyanlarıyla da ispat edilebilir. Ancak Yargıtay, tanıkların hizmetlerin gerçekleştiği iş yeri veya komşu iş yeri bordro çalışanları olmasına dikkat etmektedir.[7]

Sigortalılık anayasal bir hak olduğundan hizmet tespiti davaları kamu düzenine ilişkin davalardandır. Dolayısıyla hakimin re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Yani hakim sunulan delillerle yetinmeyip her türlü araştırma ve incelemede bulunmalıdır. Kamu düzenine ilişkin olması sebebiyle bu davalarda yemin teklif edilemez.[8]

Davanın Sonuçları

5510 sayılı Kanun m.86/9 “..çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.’ hükmünü içermektedir.

Eğer dava kabul edilir ve sigortalının hizmeti tespit edilirse davacı, ilamla beraber hükmün icrası için Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvurur. İlamın uygulanabilmesi için çalışılan sürenin ve ücretin ilamda açıkça yer alması gerekir.[9]

 

 

[3] Güzel/Okur/Canikoğlu, 279

[4] Merve Yücel, ‘Hizmet Tespit Davasının Yargılama Usulü Genel Bilgiler’,  (Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2, Sayı 3, Aralık 2016, syf 86), dergipark.org.tr

5521 sayılı Kanun ‘(Ek: 10/9/2014 – 6552/64 md.) Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dâhi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.

[5]Güzel/Okur/Canikoğlu,  284

[6] Yargıtay 21. HD, 2015/10561 E., 2015/13138 K. numaralı kararı ‘..Yukarıda anlatılanlar ışığında; hizmet tespiti davalarında şu dört yer yetkili sayılır. Birincisi, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5. maddesi gereğince işin (hizmetin) yapıldığı yer mahkemesi, ikincisi, yine İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5. maddesi ile genel yetki kuralını düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 6. maddesi gereğince işverenin (davalının) ikametgahı mahkemesi, üçüncüsü, genel yetki kuralını düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 6. maddesi ile ...'nun merkezi bulunduğundan Ankara mahkemeleri, dördüncüsü ise, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 14. maddesi gereğince hizmetin geçtiği yerin bağlı olduğu ... şubesinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davacı, seçimlik hakkını kullanarak belirtilen yer mahkemelerinden herhangi birinde dava açarsa, yetkisizlik kararı verilmemesi ve işin esasına girilmesi gerekir..’,

[7] Yargıtay 21. HD, 2014/1442 E., 2015/648 K. numaralı kararı, ‘..506 sayılı Yasanın 79/10. maddesinde bu tür hizmet tespit davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında resmi belge ve yazılı delillerin bulunması sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması salt bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması koşuluyla, bordro tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken komşu işyerleri kayıtlı çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür. Kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir..’

[8] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2010/10-431 E., 2010/451 K., ‘..Sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olması sonucunda, işverenin kabulü ya da davacının feragati tek başına hükme etkili olmaz (HUMK m. 95). Feragat veya kabule rağmen hâkim delilleri hep birlikte değerlendirerek bir karara varacaktır. Yine aynı nedenle, bu davalarda yemin teklif olunamaz (HUMK m.346). Buna rağmen hâkim taleple bağlıdır (HUMK. m. 74). Talepten fazlaya karar verilebilmesi ancak davalının muvafakatiyle mümkündür (HUMK. m. 185/2)..’,

[9] Av. Abbas Bilgili, ‘Hizmet Tespiti Davaları’, (İstanbul Barosu Dergisi, C 4, S 5, syf.3105-3016)